DENİZ KIYISINDAKİ KULÜBE

>> 30 Kasım 2009 Pazartesi


                    Ziya Osman Saba
Bir deniz kıyısında kursam kulübemi...
İsterim her şeyim denizden yana olsun.
Çakıl taşları, şeytanminarelerim, yosun,
Deniz sesi, deniz ufku, deniz meltemi...

Pırıl pırıl enginlerden geçecek bir gemi.
Yelkenler, kürekler, bir ömür, kayıklarla,
Kulaçlamak suları, konuşmak balıklarla,
Koşmak kumlarda yalnayak.

Ah, bir deniz kıyısında, buralardan uzak,
Başımızı sokacak bir kovuk;
Çoluk çocuk,
Yaz, kış.

Dalgaların kıyıya bırakacağı barış,
Kardeş kardeş,
Bütün gün gökyüzünde tanrısal güneş,
Akşamları gurub, sabahları şafak.

Günler ya serin, ya sıcak.
Ne kin artık, ne garez, ne hırs, ne tamah,
Bir mutluluk içinde kalbim, aydınlık, ferah,
Çarpacak...

Read more...

İSTANBUL LİSELİ GENÇLER SORDU/ŞİİRDE USLÛP NEDİR DİYE?

>> 26 Kasım 2009 Perşembe

                  Can Yücel
Bende dedim ki bazıları
Ayçiçeği diyorlar günebakana
Bazısı da günebakan diyor ayçiçeğine

Ben günebakanı yeğliyorum
Belki de güne yöneldiğim için yine

Ama siz de bilirsiniz ki
Gün aydındır gece de gece

Ama ne zaman diyeceğiz birbirimize günaydın?

Ben de onu diyorum ya işte
Bak kardeş şimdi uslûp meselesini düşünmeye başladın.

Read more...

ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ

>> 24 Kasım 2009 Salı

                 Sait Faik Abasıyanık

Çıplak heykeller yapmalıyım.
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önünden geçen ak sakallı kasketli,
Yırtık mintanından adaleleri gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım, resimlerden...

Şu oğlan çocuğuna bak
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dörtyüzbin tekliğinden
On kuruş verecek.

Seni satmam çocuğum
Dörtyüzbin tekliğe,
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin.

Söylemeliyim,
Yok
Yok... meydanlarda bağırmalıyım.
Bu küçük güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.

Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım
Baygınlık getiren şiirler
Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle doldu pazar.
Zambaklar geçiriyor bir kadın.
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
Belediye kahvesinde hâlâ o eski, o yalancı
O biçimsiz bizans şarkısı.

Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem,
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokakbaşlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu...

Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam.
Boş geçirdiğim, bağırmadığım sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan'dan
Orhan Veli'den
Yunus'tan, Yunus'tan...

Read more...

ALIŞAMADIM

>> 23 Kasım 2009 Pazartesi

               Melih Cevdet Anday
Bu dünya ne tuhaf
Alışamadım bir türlü denize,
Beş kıtaya, insan sesine.
Her gün yeniden düşünüyorum hepsini.
Alışamadım desem doğrudur
Ellerime.

Read more...

HAYRANLIK

                  Oktay Rifat
Ne güzel enseyi geçmemesi saçların
Alnımızda bitmesi
Tane tane olması kirpiklerin
Tel tel olması kaşların
Ne güzel insan yüzü
Elmacık kemiği ve on parmak
Ya dünyamız bütün bu mevsimler
Bulutlar telli kavak
Ya İstanbul

Read more...

"NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM, NE BÖYLE AYRILIKLAR"

>> 21 Kasım 2009 Cumartesi

                  
            İlhan Berk


Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylân su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm

Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni

Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları

Read more...

ARKADAŞIN VAR MI ONDAN HABER VER /ONDAN ÖTESİ KAÇ PARA EDER

>> 20 Kasım 2009 Cuma

                         Bedri Rahmi Eyüboğlu
Sen yoktun ama arkadaşlık vardı
73 yılının Temmuzunda Paris ol kadardı
Arkadaşlığımız kadar
Uzaktan uzağa iğde ağacı
Altın tozlu gümüş yüzlü
Usul usul yetim yetim kokardı
Sen yoktun ama arkadaşlık vardı
Bir mavi dumandır tüter
Bir garip serçedir öter
Bir kulak ikide bir çınlardı
Her şeyin yanında içinde
Her şeyin üstünde canında ciğerinde
Bir şey var özlü tatlı ılık
Adına kurban olduğum arkadaşlık

Sen yoktun ama arkadaşlık vardı
Çok şükür
Ol kimse ki ardakaşı yoktur
Yüzüne tükür
Hayır dur tükütme ayıptır
Ona bir arkadaş bul

Sen yoktun ama arkadaşlık vardı
Ve 73'te girdim altmış yaşına
Benim bir arkadaşım var çok şükür
Darısı senin başına

Kızgın demiri suya daldıranda
Bir acaip ıslık
Bir sinsi duman
Bir fıçı çingene morunu
Temmuz beyazına boşaltanda
Bir acaip ıslık
Bir sinsi duman
Ak kâğıt üstünde morun sevinci
Morun saltanatı morun kılıncı
Gel de göbek atma yosma turuncu
Şu renkler içinde morum birinci
Kırmızıyla mavi halvet oluyor
Dol karabakır dol.

Read more...

JAPON BALIKÇISI

>> 19 Kasım 2009 Perşembe

              Nazım Hikmet

                         Denizde bir bulutun öldürdüğü
                         Japon balıkçısı genç bir adamdı.
                         Dostlarından dinledim bu türküyü
                         Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.

Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.

Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.

Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...

Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.

Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.

Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
                       Nerdesiniz?

Read more...

"BEN DAHA ÖTEYE GEÇEMEM YANARIM"

    
             Lale Müldür

"Cismim o kadar zayıf ki
sadece bir insan olduğum anlaşılıyor.
Seninle karşı karşıya konuşmazsam
safiyetten beni göremezsin."
Bu sabah ormana gittim.
Orada bir tür ceren yani
cisimleşmiş nur gördüm.
Umutsuz olduğum zamanlar
Bombay'ı düşünürüm.
İşte bir Miraç gecesi daha...
İp gibi yağmur yağıyor.
Yerlerde yağmur olukları oluşuyor.
Karanlıkta perdeyi araladığımda gördüm.

Daha sonra Üsküdar'da bir toplantıya gittim.
Mevlana gidebildiğin yere kadar hürsün diyor.
Elçi Sidre-tül-Münteha'yı geçebildiği için en hür.
Cebrail ise "Ben daha öteye geçemem yanarım" diyor.

Ben yalnız Üsküdar'a kadar gidebildim.
Ama sabaha karşı aklımla
zümrüt bir ormana gittim.
Orada nur-i mücessemle yani
bir tür cerenle karşılaştım.
Ağlayarak onu takip ettim.
Sonra bileğime yeşil bir çizgi çizdim.

Read more...

ARGO

>> 18 Kasım 2009 Çarşamba

            Özdemir Asaf 

Ağacı sevecektiniz,
Yoldunuz, dal bırakmadınız,
Yılına al bırakmadınız,
Yemişini yiyecektiniz. 

Kadını sevecektiniz,
Aldınız, ver bırakmadınız..
Sevi'ye yer bırakmadınız,
Ona ben değil, sen diyecektiniz. 

Büyünürken zamanla,
Küçüldünüz zamanla,
Arıları kovdunuz dumanla,
Kovanda bal bırakmadınız. 

Sobayı söndürdünüz,
Isıyı öldürdünüz,
Hava basıp üfürdünüz,
Mangalda kül bırakmadınız. 

Parayla yamalı bohça'da,
Kapanık, dar bir açıda,
O caanım ikili bahçede
Bir renk, bir gül bırakmadınız. 

Bir eliniz vardı, bir cebiniz,
Başınıza vurdu keliniz,
Alıp sattınız hepiniz,
Depoda mal bırakmadınız.

Read more...

Hürriyet


         Paul Éluard (Fransa, 1895-1952)

Okul defterlerime
Sırama ağaçlara
Kumlar karlar üstüne
Yazarım adını

Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara
Taş kan kağıt veya kül
Yazarım adını

Yaldızlı tasvirlere
Toplara tüfeklere
Kralların tacına
Yazarım adını

Ormanlara ve çöle
Yuvalara çiğdeme
Çın çın çocuk sesime
Yazarım adını

En güzel gecelere
Günün ak ekmeğine
Nişanlı mevsimlere
Yazarım adını

Gök kırpıntılarına
Güneş küfü havuza
Ay dirisi göllere
Yazarım adını

Tarlalara ve ufka
Kuşların kanadına
Gölge değirmenine
Yazarım adını

Fecrin her soluğuna
Denize vapurlara
Azgın dağın üstüne
Yazarım adını

Bulutun yosununa
Kasırganın terine
Tatsız kaba yağmura
Yazarım adını

Parlayan şekillere
Renklerin çanlarına
Fizik gerçek üstüne
Yazarım adını

Uyanmış patikaya
Serilip giden yola
Hıncahınç meydanlara
Yazarım adını

Yanan lamba üstüne
Sönen lamba üstüne
Birleşmiş evlerime
Yazarım adını

İki parça meyvaya
Odama ve aynaya
Boş kabuk yatağıma
Yazarım adını

Obur köpekçiğime
Dimdik kulaklarına
Acemi pençesine
Yazarım adını

Kapımın eşiğine
Kabıma kacağıma
İçimdeki aleve
Yazarım adını

Camların oyununa
Uyanık dudaklara
Sükûtun ötesine
Yazarım adını

Yıkılmış evlerime
Sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına
Yazarım adını

Arzu duymaz yokluğa
Çırçıplak yalnızlığa
Ölüm basamağına
Yazarım adını

Geri gelen sağlığa
Kaybolan tehlikeye
Hatırasız ümide
Yazarım adını

Bir tek sözün şevkiyle
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum
Seni haykırmaya
Hürriyet

Çevirenler: Melih Cevdet Anday - Orhan Veli Kanık

Read more...

About This Blog

Linkcenneti

  © Blogger templates Shiny by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP